Ara Menü

Artan maliyetler ve sıkıntılar eşliğinde Türkiye’de kitap olmak

Türkiye’de iki yetim kavram: Kitap ve kütüphane

Kurbağa

Karanlık Aydınlık

Kitap yayıncılık dünyası her yıl basılan ve okurun ilgisine sunulan binlerce kitapla oluşan büyük bir sektör. Özellikle 2019 yılının Ocak ayında yürürlüğe giren torba yasayla süreli yayınlardaki katma değer vergisinin kaldırılması ve artan kâğıt fiyatları nedeniyle, yıl boyunca Türkiye’de yayıncılık dünyası birçok kez tartışma konusu oldu.

İstatistiklerle birlikte yazar, yayıncı ve okur talepleri dikkate alındığında, Türkiye’deki yayıncılık sektörünün de birçok sorunla mücadele içinde olduğu görülmekte. Biz de piyasa araştırması yapmak adına sahaya inip güncel veriler ışığında yayın dünyasının gündemini inceledik ve VakıfBank Kültür Yayınları yayın müdürü Dr. Hasan Aksakal ile Türkiye’deki yayıncılığın sorunları hakkında konuştuk.

Kitapların TC No’su: ISBN

Bir kitabın yayın sürecindeki en önemli hususlardan biri olan ISBN (International Standard Book Number, Uluslararası Standart Kitap Numarası), eserin künye bilgilerinin bulunduğu numaralandırma sisteminin kısaltması. ISBN sayesinde dergi gibi süreli ve kitap gibi süreli olmayan yayınların takibi mümkün hale geliyor.

Bir bakıma, ISBN için kitapların TC kimlik numarası denebilir. Bu kod numarası 2007 yılından itibaren 13 haneli olarak atanmakta. Daha önceleri ise 10 hane olarak belirlenmekteydi.

ISBN numaraları sayesinde, Kültür Bakanlığı tarafından yayıncılara verilen ve ilgili kitaba dair en tutarlı ve güvenilir takibatın yapıldığı bandrol istatistiklerine ulaşılabiliyor ve 2019’un ilk aylarında önce Ferit Edgü’nün kitaplarının ISBN taramasıyla ortaya çıkan, ardından birçok yazar ve çevirmenin emeğinin hakkının yayınevlerince çalındığının anlaşıldığı bir bandrol skandalı uzun süre yayıncılık dünyasında gündemi meşgul etti.

2018’de artan bandrol talebi 2019’da geriledi

Peki bandrol ne anlama geliyor?

Bir kitabın yayınlanmadan önce alınan bandrol sayısı o kitabın kaç kopya basılmakta olduğunu ifade ediyor. Bir kitabın 2000 kopya basılması halinde 2000 bandrol yayıncıya veriliyor ve matbaada bu küçük yapışkanlar her bir kitabın arka kapağına konuyor. Bandrolsüz kitap satmak, ilgili yasa gereği suç sayılıyor.

Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED), 2018 yılında açıkladığı verilerde bandrol kapsamında Türkiye’de basılan toplam kitap adedini 410,641,305 olarak açıklamıştı. Bu verilere göre, 2018 yılında, bir önceki yıl gerçekleşen 407,739,008’lik bandrol talebinde yaklaşık %1 oranında bir büyüme olduğu görülmekteydi.

O dönemki raporda bu durum Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) tarafından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmişti:

Haziran ayı seçimleri ve arkasından yaşanan ekonomik konjonktür sektörün büyümesini sınırlamıştır. Bu süreçte yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen sektörün bir önceki yıla göre üretilen kitap adetinde büyüme göstermiş olması gerçekten takdir edilmesi gereken önemli bir başarıdır.

2019 yılına geldiğimizde ise yılın ilk dönemlerindeki veriler, yükselişin durduğunu, hatta gerilemenin yaşandığını göstermekte.

Bu duruma sebep olarak, 2018 yılından itibaren hızlanan enflasyon, yaşanan kâğıt tedariki krizi, yayıncıların Maliye Bakanlığından tahsil edecekleri KDV alacaklarının birikmesi ve kitapların basım aşamasında kesilen vergilerde yapılması beklenen indirimin yapılmaması gibi olayların etkisi, ilk dile getirilen unsurlar.

*Bu grafik http://www.telifhaklari.gov.tr/Sureli-Olmayan-Yayin-Bandrol-Satis-Bilgileri-Son-Iki-Yillik alınmıştır.

Telif Hakları Genel Müdürlüğünün son iki yılı baz aldığı, karşılaştırmalı süreli olmayan yayın bandrol satış bilgileri grafiğine bakıldığında, toplam oranlarda 2018’den 2019’a düşüş olduğu görülmekte.

2019 yılının Mayıs, Haziran, Temmuz, Eylül, Ekim aylarının bir önceki yılın aynı ayını geçtiği, Kasım ayının ise bir önceki yılla eşit seviyede olduğu da yine tabloda dikkat çekmekte.

Kişi başına düşen kitap sayısı: 7

Bandrol taleplerindeki gerilemeyle birlikte kişi başına düşen kitap sayılarına bakıldığında 2018 yılında bu sayının 7’de kaldığı anlaşılıyor. Telif Hakları Genel Müdürlüğünün süreli olmayan yayınlardaki bandrol sayılarına göre, Türkiye’de 2018 yılında kişi başına düşen kitap sayısı 7,18.

Türkiye İstatistik Kurumunun verilerini değerlendiren Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, kişi başına düşen kitap sayısının nüfusun artışı ve kitap üretim hızının düşmesi gibi iki zıt eğilim dolayısıyla 7,76’dan 7,08’e gerilediğine dikkat çekmekte. Kocatürk okuma kültürünü toplumun geneline yaymak için “Okuma Kültürünü Yaygınlaştırma Platformu-OKUYAY” projesine başlandığı belirtilmekte.

*Bu görsel Türk Yayıncılar Birliği ve TÜİK’in verilerine açıklama getirdiği için https://teyit.org/kitap-dosyasi-ii-basim-ve-satis-oranlariyla-turkiyede-kitap/’dan alınmıştır.

Ayrıca 2018 yılında kişi başına düşen kitap sayısının bir önceki yıla göre %9,2 oranında azalmış olduğu istatistiklerde görülüyor. Bu oranın yılsonu itibariyle biraz daha düşük seviyelerde olacağını tahmin edilmekte.

Yayıncıların belini büken bir kriz: Kâğıt fiyatları

Yayıncılık piyasasını belirleyen dinamiklerinden biri de kâğıt fiyatları. Ülkemizde son yıllarda artan enflasyon oranları, ekonomideki dalgalanmalar ve en önemlisi döviz kurundaki âni artışlar kâğıt fiyatlarında keskin ve ciddi yükselişlere neden olmakta.

Türkiye’de kâğıt sanayi, Cumhuriyetin ilk döneminde bir kâğıt fabrikasının temelinin 14 Ağustos 1934’te İzmit’te atılmasıyla başlamış ve sonraki yıllarda Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları İşletmesi Genel Müdürlüğü (SEKA) adını alarak iktisadi bir devlet kuruluşu ülkenin başlıca kâğıt üreticisi hâline gelmiştir.

SEKA fabrikası özelleştirme politikaları gereği 2003 yılında kapatılmış ve kâğıt ihtiyacı ithalat yoluyla karşılanır olmuştur. 2019 itibariyle kitap kâğıtlarının en yaygın olarak kullanılanları 750 Euro/ton ila 1080 Dolar/ton civarında bir maliyet anlamına gelmekte.

*SEKA fabrikasının üretim yaptığı zamanlardan bir görsel.

Yayıncılar, 2018 Yazında hızla yükselen döviz kuru nedeniyle kâğıt maliyetlerinin iki katına çıkmasından duydukları rahatsızlığı her fırsatta dile getiriyor ve bu maliyetlerle pek çok yayınevinin kapanma riskiyle karşı karşıya geldiğini söylüyor.

Yayıncılar Birliğinden kâğıt krizine özel rapor!

Türkiye Yayıncılar Birliği 23. Dönem Yönetim Kurulu çalışma raporunda kâğıt krizine önemli bir yer ayırmış ve kamuoyuna önerilerini sunmuştu.

Birliğinin raporunda; özetle, Türkiye’de gazetecilik ve yayıncılık sektörünün zor günlerden geçtiği, basın sektöründe kapatılan ve kapanan yayın organları nedeniyle işsizliğin yüzde 30’a ulaştığı, son 10 yılda işsiz kalan gazeteci sayısının 10 bini aştığı bilgisine ver veriliyor.

Ayrıca sektördeki işsizlik sorununun güncelliğini koruduğuna ve dövizdeki artış nedeniyle ithâl edilen kâğıt fiyatlarında önemli bir dalgalanmalar yaşandığına ve öngörülebilirliğin çok düşük seyrettiğine dikkat çekiliyor.

Yaşanan maliyet artışlarıyla gazete ve kitapların basılamaması gibi bir krize gidişin başladığı, bu nedenle yeni eğitim ve öğretim yılının sancılı geçeceği ifade edilerek, yayınevlerinde yaşanan krizin büyüyeceği de yine aynı raporda vurgulanmakta.

Türkiye Yayıncılar Birliği kâğıt krizi raporunda  resmi ilan yayınlama hakkı bulunan 1150, bulunmayanlarla birlikte ise 3000’e yakın gazetenin yayın hayatını kesintiye uğratmadan sürdürebilmesi için yerli kâğıt üretimi için seferberlik başlatılması öneriliyor.

Rapor ayrıca döviz denkleştirme fonu kurularak, doğan kur zararlarının sübvanse edilmesini, yayıncıların KDV alacağının ödenmesini, yazar ve çevirmenlerden kesilen %17’lik gelir vergisi ve %18’lik KDV’nin kaldırılmasını, okullardaki kütüphane sayısının artırılmasını içeren geniş bir talep ve önerler listesini kamuoyuyla paylaşmakta.

Bu işin mutfağı kaostan uzak, sakin bir ortama sahip olmalı!

Tüm bu istatistikler, tespitler eşliğinde yayın camiasının içinden bir isimle, VakıfBank Kültür Yayınları yayın müdürü Dr. Hasan Aksakal ile kitap yayıncılığının son durumu hakkında konuştuk.

 

Şu anda genel hatları ile yayıncılık camiasını değerlendirecek olsanız nelere değinirsiniz?

Türkiye son yıllarda büyük bir sıçramayla dünyanın önde gelen kitap yayıncılığı merkezlerinden biri haline geldi. Soğuk Savaşın sonlanmasının hemen ardından, 1990’larda başlayan çeviri ağırlıklı hareketlenme, 2000’lerde hız ve çeşitlilik kazandı ve 2010’larda bazı kitapların ya da yazarların “fenomen” haline gelmesinin de etkisiyle, muazzam satış sayılarına ulaşıldı.

Bununla beraber, yapısal sorunlar had safhada. Evvela, bütün yayıncılık dünyası 8-10 tane “fazla büyümüş” ya da “obez” diyebileceğim yayıneviyle tamamen reklam politikaları doğrultusunda parlatılmış 15-20 yazar etrafında dönüyor ve her yayınevi bu güneş sistemine tâbi şekilde çalışmaya mecbur ediliyor.

Obez yayınevleri baskısı biten kitapları takip edemez haldeyken, yeni kitap başvurularına cevap yetiştiremez haldeyken, patronların her ay 20-30 kitap yayınlama baskısıyla, yayın müdüründen editörüne, grafikerinden tasarımcısına bir dolu özensizlik birbiri ardınca sıralanıyor.

Benim duygusal açıdan en zorlandığım kısım, editör-redaktör olarak bu camiada dolaşan bir dolu entelektüel insanın güvencesiz, sigortasız, düşük ücretle çalıştırılıyor oluşu… Halbuki bu işin mutfağı kaostan uzak, sakin bir ortama sahip olmalı.

Ürün üzerinden konuşacak olursak da, dağıtım sorununun başlıca derdimiz olduğu muhakkak. Çok iyi kitaplar maalesef dağıtım ağlarına takıldığı için hem memleketin birçok yerine hem de okuruna ulaşamıyor.

Henüz organize olamamış, toz bulutu içinde ilerleyen bir sektörden ve dedikodusu, haseti fesatı bol, birkaç yüz kişilik küçük bir camiadan bahsediyoruz.

Domates, biber, patlıcan zammı kabul görür ama kitap zammı kabul görmez

2018 yılında artan bandrol talebinin 2019 yılında azalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaşanan ekonomik krizin ilk kurbanları kültür-sanat olur derler. Ben buna pek inanmıyorum. Fakat kâğıt ve özellikle de telif haklarının alımı açısından doların 2018 içinde 4 liradan 6 lira civarına çıkmış olması, çeviri ağırlıklı pek çok yayınevinin canını fena hâlde yaktı.

Kaçınılmaz olarak artan maliyetler etiket fiyatlarını da yükseltti ve bundan okur da, yayıncı da hoşnut değil.

Domates, biber, patlıcanı hızla iki katına çıkarabilir ve ev hanımlarını kızdırmakla beraber mevsimsel açıklamalar yaparak konuyu geçiştirebilirsiniz ama kitap okuru değil yüzde yüz, yüzde yirmilere bile kolay ikna olmaz. Yani, herkes bu türbülans dolayısıyla bir parça yavaşlamak zorunda hissetti. Azalma varsa, başlıca sebepler buralarda bulunabilir.

Her canlı bir Stefan Zweig kitabı alacaktır

Kişi başına düşen kitap sayısının 7 gibi bir oranda olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu iyi bir bilgi! 80 milyon ve yedi katı kitap; 540 milyon. Öyle mi? Ders kitaplarını çıkarırsak, hem üniversitelerin hem de halka açık kütüphanelerin kullanımlarındaki verimsizliği akılda tutarsak, “Her canlı bir Stefan Zweig kitabı alacaktır” varsayımıyla yapılan pazarlamayı görürsek, bu ortalamayı Sabahattin Ali’yle, George Orwell’le, Orhan Pamuk’la, ismini anarak onurlandırmak istemediğim sözde kişisel gelişimcilerin çok satan kitaplarıyla hesaplarsak, ortalama yedi kitap hiç fena değil.

Her yayınevi kendi okurunu kendi yaratmak zorunda

Kişi başına düşen kitap sayısının düşük olması yayıncıları ne denli etkiliyor?

Her yayınevi kendi okurunu kendi yaratmak zorunda. 8-10 yayınevinin hâkimiyetinde, işler böyle yürüyor. İmkânsızlıklara rağmen, dağıtımcı sorunlarına -hatta yer yer zorbalığına- rağmen, küçük yayınevleri hayatta kalmak adına yeni stratejiler geliştiriyor ve sosyal medyanın olumlu etkisiyle kendi “agora”sına az-çok kavuşuyor.

Sorun hem kitabın hem de okurun kitapçı dükkânına gitmemesiyle daha çok alakalı bence. Kitap satılan mağaza sayısı az; mevcut mağazalar da boyalı kitaplarla ve dekoratif şeylerle dolu.

Yüksek ve çarçabuk kâr hırsı her yerde. İnternet satışlarındaki büyük indirimler gözümüze hitap etse de, aslında sistemin büyük aktörlerinin tekelleşmesine yol açıyor.

Aynı sorun, nadirkitap konusunda da geçerli. Etiket fiyatı 20 lira olan kitabı bir kişi 10 liraya, bir başkası 60 liraya oraya satışa koyuyor ve bunların denetimi de, standardı da, izanı da yok.

Yegâne çözüm kâğıt fabrikası kurmak

Yayıncıların maliyet bakımından en çok zorlandığı durumların başında yüksek kâğıt maliyeti geliyor. Siz bu kâğıt maliyeti hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kâğıt tedarikinde İskandinav ülkeleri, Almanya ve Kanada şirketleri başlıca muhataplar. Onların nezdinde bir ton kâğıdın 500-700 Dolar ya da Euro olması bir sorun değil. İthalatçı firmalar kâğıdı Türkiye’ye 700-1000 Dolara/Euro’ya satıyor.

Buna alışkınız zaten. Ancak döviz kuru hızla yukarı gidince maliyetler can yaktı; dövizde bariz bir gerileme olmadığı sürece sorun devam edecektir.

Çin’den bir ara kâğıt alımına niyetlenildi, ancak Çin malında kanser yapacak oranda yüksek selüloz varmış, bütün uluslararası muhataplar Çin’den kâğıt alımını bıraktı. Yegâne çözüm, bir kâğıt fabrikası kurmak olarak görünüyor.

Yayıncılık nargile-kafe işletmeye benzemez

Türk Yayıncılar Birliğinin kâğıt krizi raporunu gördünüz mü? Rapordaki öneri ve talepler hakkında ne düşünüyor ve gerçekleşebileceğine inanıyor musunuz?

Yayıncılar genel taleplerde mutabık. Ancak sektör içi aktörler arasındaki dengesizlikler, eşitsizlikler çok büyük olduğu için ikincil gündem maddelerini dile getirmeye başlar başlamaz yollar çatallanıyor.

Ekonomik zorluklar çeken birçok yayınevi elindeki kitap dosyalarını ya hiç basamıyor ya da yeniden basamıyor ve büyük yayınevleri “Buyurun, bize gelin” diyerek çevirmeni, yazarı kendine çekiyor. Kısacası, zengin daha da zenginleşip pazar payını büyütüyor. Bunu yaparken de, “Gelin, hep beraber büyüyelim” demiyor kimse.

Çevirmen, editör, redaktör; insan unsurunu hâlâ yeterince düşünen pek yok. Yayıncılık nargile-kafe işletmeye benzemez; bu denli büyük kâr hırsının olması maalesef yayıncılık dünyasının bütün çalışanlarını mutsuz kılıyor.

Sonuç olarak, istatistikler, oranlar ve pek de parlak gözükmeyen durumlarla iç içe olan bir piyasa yayıncılık.

Bilimsel verilerle ortada olan, yayıncıların dile getirdikleriyle desteklenen, bolca sıkıntıyla zor geçen bir yılın ardından yayıncılar, yeni yılda sorunlarının bir nebze olsun geçmesini ümit etmekte.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir